25 Temmuz 2013 Perşembe

El de O avuç da O

Sabrı isteten de Allah,
İstedigine veren de
Derdi veren elbet dermani da saklar kendinde
Yanlışa da doğruya da
O dilerse variriz.
Herseyi kendimizden bilirsek
Aldaniriz.
Bir anda Ruhumuza can verirken Ruhu
Karar verdiğimiz,
O anı gerçekleştirilen
O'nu ve isimlerini ortaya serdiğimiz,
Sonrada marifet sayıp yaratılmayı
Diğerlerini yerdiğimiz.
Sırat;bizim inşaa ettiğimiz köprüdür
Niyetlerimizle niyazlarimiz aradinda gerdigimiz.
Dünyada insanlar var da
O uzaktan mı izler?
Madem ki sah damarimizdan daha yakin
Neden kendini gizler?
Biz dua ederken niçin göklerde bakariz.
El de O avuç da O
Niçin şifa gelsin diye Onu ellere açarız?
zr

15 Temmuz 2013 Pazartesi

insan dört güne sığan

Günlerden bahardı
Mevsim yoktu
Gökte ay vardı
Hep geceydi
Yıldızlar çoktu

Devran değişmiş
Bahar bitmiş
Ay gitmişti
Zifiri karanlık kıştı

Günlerden hazandı
Yazı değil de
yazılanı umut eden kazandı
Rüzgar
ruhun içlerine kadar sızandı
Havada renk renk uçuşan
hicrandı

Günlerden yazdı
Güzün hasat umudu olanlar
toprağı kazdı
Umutsuzların arazilerindeki
ayrık otları azdı
Kurumuş toprakları
kumlar kapladı
Sulak yerlerde
pirinç yerine yetişen
yabani sazdı

Bahar niyazdı
Kış
bedene kavuşmak için
geçen zaman
Dört günün içinde
imtihandı hazan
Cennet
mahsullerin toplanıp pazarlandığı
sonsuz mekan
Sabırla bekleyen için var olan

zr 16 temmuz 2013 salı

2 Temmuz 2013 Salı

• eskiden - o malum ülkede bir dağ köyündeyken-

Değerli İskender Pala;
yazınız beni çok eskilere götürdü.
bilin ki o ülke çok güzeldi ve bir köyü de benimdi,
yine de bilmeniz gereken benim için ne o köy kaldı ne de o ülke
şimdilerde çocuklarım için ayakta olan köyler ve ülkeler var
bana da onların hayallerini olabildiğince yaşatabilmek için verilen imkanlar
Onlar mutlu olurken bazen dalıyorum
sorduklarında gülümseyip geçiştiriyorum
işte benim o uzak köyüm için yanıp tutuştuğum zaman yazdığım
okuyup okuyup ağladığım
üniversite için geldiğim İstanbul'u kıskandıracak kadar bağlandığım
O ki beni köyümden ayırdı
Aldırmadan orda olanlara
kızıp İstanbul'dan uzaklaştığım
ana vatanım
çocukluğum
gençliğim
gurbette çektiğim
sıla hasretim
ESKİDEN…
(Sevdalının içindeki özlem)
Her şey umutla yaşardı
Eskiden,
Kardeşlerimle oynadığım oyunlar vardı
Babamın yaptığı tahta arabalar
Doya doya koştuğum çayırlar vardı
Doya doya uzandığım çayırlar…
Çimenler çiçekler etrafımı sarardı
En çok da mart ayında papatyalar vardı
Gelir aklıma da ağlarım yanımda ailem vardı.

Özgürlüğüm sınırsızdı o minicik dünyada
Bakışlarımı sonsuza taşıyan yıldızlardı.
Ben dalardım her kayan yıldızla
Dostum sırtımı rahatça dayayabileceğim ağaçlardı.
Uzanırdım, Öylesine
Düşünmeden düşünemeden başka şeyleri,
Kendimi dinlerdim
Bana eşlik edense kuşlardı.

Dere öyle ses çıkarırdı ki akarken
Köye ilk gelen şaşırır hatta korkardı
Ben geceleri hala korkarım
İçimdeki çığlıkları bastıran dere
hep akardı.
Şimdi o derenin kenarında
balık avlamak vardı
Hiç denemediğim,
Özlemini duyduğum,
Yapamayacağım düşlerim vardı.

Annemin sesini duyuyorum
Yine saklanıyorum kızacak diye
Babaannem eskisi gibi türkü okuyor
Ben dalmış ağlıyorum
Bir tek onlar olsaydı,
onlarla olsaydım
Özlem yine her bir yanımı sardı
Bir tek dünü istiyor canım
Bir güzel günüm
dünüm vardı.

Rüyalarım vardı
Dağların arkasında
deniz varmış gibi
Dünyadaki en güzel yer
dağların ardıymış gibi
Her şey sonsuza kadar
güzel yaşanacakmış gibi
Öylesine gördüğüm
rüyalarım vardı
Yalnızca rüyalarım kaldı
Keşke, keşke rüyalar gerçek olsaydı

En çok kardeşimin hasreti yakıyor
Uzaktaki yar olsa
gönlüm bu kadar arar mıydı?
Ablam kızkardeşim Kader
gözümde tütüyor
Bazen içimden bir ses
bırak git diyor
Kaçamayacağımı biliyorum
gerçeklerden
Hayat yine de sürüyor…

En çok özlediğim
salıncakta sallanmaktı
Babaannemin isyanını duyuyorum
İki ipin arasına tahta koymuş
sallanıyorum
Ara mabeyinde
Şimdi ipleri asacak
tahta bulamıyorum
Annemden yediğim tokadı unutmuşum
Yine gülüyorum…

Babamla oynamayı özlüyorum
En çok özlüyorum
En çok özlüyorum

Fındıklıklarda yuvarlanmak istiyorum
Hamuçera toplamak
akşama kadar
En eğlenceli en tatlı şey
hamuçera toplamaktı
Kardeşim hep benimkinden çalardı
Belki de onlar zaten onundu
Bunu hiç anlamadı.

Ahırda ineklerimiz
ağelde tavuklar vardı
Beyaz tavuğa bir ben
dokunabilirdim
Bana vurmazdı
Oyunum çoğu zaman onlardı
Hele taze yumurtaları almak
ne sarardı
Minik sarı siyah civcivler vardı
Analarının peşinden ayrılmaz
koynunda yatarlardı
Sıcacıktılar,
kalpleri hop hop atardı
Ben öperken onlar
dudaklarımı guduklardı
Hiç ayırmazdı anaları kendinden
Tüm dünyayı karşısına alır
kendini öne atardı
Ne pahasına olursa olsun
Bir tanesini bırakmazdı…

“Karakız” vardı
benden sonraki karakız
Karakız beni tanır
yavrusu gibi severdi
Tereyağlı ekmeğimin yağını yerdi
Benden akıllı olduğunu söylerdi babaannem
O tehlikeyi hemen sezerdi
Evden uzaklaşmaz
nahırı terk etmezdi
Ben,
benim aklım evden kaçmaktaydı

Kuşlar vardı
evin taş duvarlarına yuva yapan
Minik serçeler sakalar vardı
En büyük en güzel orkestradan
daha uyumlu
Canlı müzik yaparlardı
Ne kadar çabaladıysam boşuna
Ben onlara dokunamadan uçarlardı
Çoğu zaman onlara dalıp
saatleri şaşırdığım olurdu
Onların peşinden koşar
yolumu kaybederdim küçükken
Onlar
hep evin yolunu bulurlardı

Yazları öten
guguk kuşu vardı
Düşündüğüm yalnız gece mi öterdi
Yoksa gündüz kaybolur
gece mi duyulurdu sesi

Kargaların ötmesini
babaannem kötüye yorardı
Gerçekten de akşama kadar
Tarlanın başındaki direkte öter
Ancak haber gelince
susarlardı

Yaralı bir karga vardı
Oldukça yaşlı
Hep beraber tutmuştuk
Zaten uçamıyordu
Gagası öyle kocaman
öyle keskindi
Babam kanadına ilaç sürmüştü
Hatırlamıyorum
sonra iyileşip de uçmuş muydu?

Çok güzel bir kedim vardı
duman
Neredeyse benim kadar kocamandı
ve griydi tüyleri
O dizlerimde oturur
yatağımda uyurdu
Benimle dolaşır,
aklı sıra beni korurdu
Komşumuzun onu boğuşunu
unutamıyorum
Duman iyiydi de
bir parça serseriydi
Kucağımda onun
sıcaklığını duyuyorum

Sabahları
kapıya çoban köpekleri gelir
Rızklarını alırlardı
Bir parça ekmek hatırına
Gece boyunca
evin etrafında dolaşır
Yabani hayvanları
evden uzak tutarlardı

Oradaki canlılar
iyiliğin karşılığını
fazlasıyla öderdi
Fedakardırlar
insanları severlerdi
Eskiden
elleri nasır tutmuş
nineler vardı
Dosttular
dostunu tanırlardı
Benim eskiden
köyüm vardı
Dağlar benim dünyam
arkası rüyamdı
Babamdan sonraki aşkım
yeşil dağlardı
Her şey sonsuza kadar mutlu olacak
sanırdım
Meğer hepsi
benim kurduğum bir masaldı
Eskiden
masalların gerçek olacağına inanan
küçük bir kız vardı
Aldatıldı
Meğer
her masalın
bir sonu vardı
ZR İdealtepe 1994