21 Aralık 2013 Cumartesi

Görünür olmak için görünmezlik duvarını aşmak mı lazım?‏

Görünür olmak için görünmezlik duvarını aşmak mı lazım?


Etrafıma baktığımda insanların saçlarının, gözlerinizin ve teninin renklerini, uzun, orta veya kısa boylarını, zayıf, normal veya şişman olmalarını büyük bir sorun teşkil etemdiğini farkettim. (en güzel mankenini arayan bir ajansın yöneticisi değilse bakan)



İnsanların kendileri gibi veya kendilerinden daha az güzel olanı kabul edebilirken sadece güzellikte çok iddialı olanların kendilerinden güzel ile yanyana olmaya cesaret edemediklerini gördüm

...

“Akıl derdi babaannem nazar almaz çünkü herkes kendi aklını beğenmiş saklar”.

Aklın ise ancak kendini gösterecek büyük bir gücün desteğini almamışsa arkasına kendini göstermebildiğini üzülerek gördüm.



Eskiden akla destek vermek için insan aranıyorken şimdilerde insanlar akıllarına desteği arar oldu.



Destek verecek olanları ise derin korkular sardı.

“Bana yeteri kadar hürmet etmezse, boynuz kulağı geçerse, beni saymaz da emeğimi heba ederse?...”



Akıllar "O zaman seçici olayım" dedi destek vermek için ki; medenleşen toplumlarda bunun için kurulan kurumlarda halkın vergilerinin bir kısmı ile hayatlarını sürdürürken.



Bunu farkeden seçilmişler "çok keyfi olmaya başladılar, merkezi sınavlar ile barajlar koyalım, yeterlilikleri arttıralım ki başkalarına da haklar (!) tanıyalım" dediler.



Seçilebilmek için; hayattan kopmak ve yıllarını bu sınavlara çalışarak tüketmek gerektiği için, madden veya manen buna dayanamayacak olanların bir kısmı da elenmiş oldu.



Hiçbir görüşü ihtiva etmeyen merkezi sınavlardan sonra görüşlerinin dikkate alınır olmasına utanmayanlar kendi cebinden çay ısmarlamadıkları halde seçilmemiş "değer verilmeyen" insanların cebinden yemekler yedi, seyahatler yaptı, kitaplar bastı, dünyanın sırrını anladı

Dünyanın sırrını anladı da “sahip olduklarının kendisine ait olmadığını” anlayamadı.



Nesli tükenmesin, varlığı önemsizleşmesin, çalıştığı kurumlar gereksiz görülmesin diye

"sen de gel" dedi katılmak isteyenlere pek tabii ki “görünmez olman kaydıyla”.

Doğduğunda ve okumaya başladığında kıymetli olup üniversitede ilgi gören insan; daha çok düşünmek, bunları paylaşmak ve dünyaya çareler üretmek için

Sistematik düşünme yoluna adım attığında;



“Toplumların kuraları şeffaf duvarlar gibidir ancak onlara çarpınca fark edersin” diyen hocamı tasdik eder gibi “seni artık görmeyecekler, en çok da biz görmeyeceğiz bu koşulla burada barınabilir ve bunları aşabilirsin” tabelasını okudu yüzüne bakmayan seçkinlerin arkasındaki duvarda.



Kendini yok edecek kadar cesur olmayan, görünen değil de gören olmayı yeğleyen çekilse de, daha akıllı, sabırlı, sinsi, belki de gerçekte göremeyecek kadar kör ve görülmezliğin manasını anlayamayacak kadar uzak olanlar takıldı bu kervana.

Kendilerini hiç görmeyip "görünüp de ne olacağım varsın burada kalayım" diyenler de oldu mutlaka.



Görünebilmek için çıktığı yolculukta kişi yavaşça görünmez olurken, ismin önüne unvanlar ve unvanı veren kurumlar geçmeye başladı, kimilerinde mesleğin, servetinin veya soyadının isminin önüne geçtiği gibi.



Bu yolla insan ve görünür oluvermeye başlayanları ayırmak için

“geçmişlerini, servetlerini, unvanlarını veya soysimlerini görmemiş olsak”

fikirlerini dinler, yazar veya okur veya düşünmeye değer görür mü yetkinler diye geçirdim aklımdan.



Şöyle bir etrafıma baktığımda...

Muhabbetlerimle

21 Aralık 2013 Zeynep Reyhan

www.kaplava.blogspot.com