23 Mart 2013 Cumartesi

Birini kınıyoruz diğerini yüceltiyoruz, bence ikisi de aynı

İsrail Filistin’i işgal eder, Amerika Filistin’e nasihat eder, İsrail’e destek verir.Ülkemde adam kadını döver, aldatır, aşağılar, aile büyükleri kadına sabret der nasihat eder. Devlet kadına çocuk yap bir de becerebiliyorsan çalış der. Adama bürokratlık, bakanlık, yazarlık, akademisyenlik düşünürlük ne varsa verir. Evliliğin zor anında adam hesabındaki paralarla ve mal varlığıyla yen ibir hayat kurar, kadın ortada kalır. Bunlar geçti gözümün önünden zaman gazetesinde çıkan Obama’nın İsrail’e ziyaretini ve Nurs köyündeki Üstadın akrabalarını anlatan haberi okurken.
Samet Altıntaş “Üstad’ın fikirleri yaşadıkça ülke bölünmez” başlıklı haberinde resminin altına “Nurs köyünde yaşayanlar, yıllardır her Cuma günü Bediüzzaman’ın doğduğu evde Risale dersi veriyor” yazıyor. Resimde orta yaş üstünde adamlar oturmuşlar. Muhtemelen ders yapacaklar veya yaptılar. Zira ders yaparken çekim yapılması olmaz.
Üstad erkek. Hiç evlenmemiş. Kadınlar iyi olsaydı, onun fikirlerini anlayabilecek olsaydı, ona faydası olacak olsaydı mutlaka Üstad da evlenirdi. Hocaefendi de erkek, hiç evlenmemiş. Cemaatin düzenlediği her etkinliğin başında bir erkek var ama bunların bir kısmı evlenmiş. Hanımları da okumuş ama yoklar, onları sadece akıllılar görebiliyor.
“Hocaefendinin kadını şefkat ve merhamet abidesi olarak tanımladığını” yazdı başka bir yazar zaman gazdetesindeki köşesinde. Aklı, fikri, ailede söz hakkı değil, şefkat ve merhameti anlatıldığında –süt anne gibi- bir kadın olarak onore oldum Hocaefendinin kadına bakışını ortaya koymasından (!)
Risaleleri bir erkek yazdı ve diğer erkekler okuyor.
Köyü anlatan haberin detaylarında da Üstad’ın erkek akrabaları var. Üstad’ın kadın akrabası yok ya da onlar okuyamıyor. Zaten Risale okuyan kadın da yok. Yurt dışındaki üniversitelerde Üstad’ın fikirlerinin tartışıldığı konferanslarda Müslüman olmayan -muhtemelen- bir iki kadın resmi oluyor ama ülkemin düşünen ve Müslüman kadınları Üstad’ı okuyamıyor veya tartışamıyor.
Ülkemin erkekler sürekli risale okuyor ve çok iyi anlayıp hayata geçiriyorlar üstadın düşüncelerini. Erkekler mükemmel ama sosyal hayatta ve ailede bir sürü sorunumuz var.
“Peygamberimiz (s.a.v.) peygamberlik gibi bir görevi evlenerek yerine getirebildi de sizin vazifeniz daha mı yüce ki siz kadınları düşüncelerinizin ve hayatınızın dışına ittiniz?” “Allah Peygamberimizin (s.a.v.) soyunu kızından devam ettirdi de size hiç mi kadın akraba vermedi?” diye sorardım Üstad’a karşılaşma imkanım olsaydı. Ama olmazdı, muhtemelen Üstad’da benimle bunları konuşmazdı.
Bunlar çok ilkel feminist duygular gibi görünebilir. Sizi temin ederim ki değil.
Kıymetli bir büyüğümün “birine bir şeyi anlatmaya çalışıyorsan ve ısrarla anlamıyorsa ya anlamak istemiyordur ya da anlayacak kabiliyeti yoktur. Buna karşılık sen hala anlatmaya çalışıyorsan sen bunlardan birisin” sözüne güvenerek daha fazla açıklama yapmayacağım.
Bir kadın olarak haddimi aşıp yazılara yorum yaptığım için Allah günahlarımı, yüce toplumuz da terbiyesizliğimi affetsin. 23 mart 2013

20 Mart 2013 Çarşamba

Suyun derdi buharlaşıp ayrılmak değildir. Onu koruyamayacak kadar küçük olan gurubundan ayrılıp daha büyüğüne kavuşmaktır.

Suyun derdi buharlaşıp ayrılmak değildir. Onu koruyamayacak kadar küçük olan gurubundan ayrılıp daha kalabalığına kavuşmaktır.
Şayet su buharlaşmak isteseydi ne dereler kalırdı ne de denizler. Ne su depolarında su olurdu ne de vücudumuzda.
Bir bardak suyu ve açık bir yere koyun bir de aynı miktarda suyu taş bir alana yayın. Bardaktaki su neredeyse olduğu gibi kalırken taş zemine dökülen su buharlaşıp gider. Çünkü bardakta suyun birbirine destek olacağı kadar büyük bir kabilesi vardır. Taşa dökülen su ise birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır.
Yer çekimi de aslında suyu büyük bir hacme ulaşmışsa çekebilir. Yoksa bulutlarda çamaşırlardan ayrılan su buharı zemine yapışırdı. Oysa çamaşırdan su damlayacak kadar çok miktarda buharlaşıyorsa yere dökülür ve bulutlardaki su miktarı havanın taşıyamayacağı kadar çok ise yağmur olur.
Ateş bile sudan daha az ise kuvveti aciz kalır ona karşı. Ve su da şayet yalnız ise çaresizce buharlaşır ateş karşısında
Biz ise su kadar bağlı değiliz birbirimize. Ait olduğumuz kümeye kavuşmak için değil yalnızca kendimiz olmak için uğraşırız. Şayet bölüp parçalarlarsa daha kolay uzaklaşırız ailemizden. Şayet sıkı sıkıya ağlı olursak ayıramazlar bizi bir sürahideki su gibi birbirimizden.21 mart 2013

9 Mart 2013 Cumartesi

Ben bir koyunum (kadınım)

Ben bir koyunum
Ben bir koyunum, illaki güdülmeliyim.
Ancak keçilere özenip, olmadık kayalardaki otları yemeliyim,
Sonra koyun olduğumu fark eder orda çaresizce beklerim,
Otlar biter ya açlıktan, ya soğuktan ya da kim bilir kimden gelir ecelim.

Tam bir eşeğim ben sırtıma semer vuran çoktur,
Katır tarafım ağır basar inadına yükümle dağdan aşağı yuvarlanırım,
Sahibime kızar, dövüp canımı yaksa da kıpırdamam,
Bana gülerek yaklaşan tatlı dilli düşmanıma kanarım.

Ben bir yılanım dünyanın on santim aşağısını tanırım,
Bazen küçük ama zehirliyim bir ısırışta istediğim canı alırım,
Bazen iri bir boğa yılanı olup koca bir hayvanım kemiklerini kırarım,
Ama yılanım ben, ufak bir yara alsam karıncalar tarafından parçalanırım.

Zulüm gördüğü için sahibini ısıran bir köpektim evden kovuldum.
Sağdığım sütü bir tekme ile deviren bir inektim
Bayramı bekleyemedim, kendimi mezbahada buldum.
Kendi yumurtalarını kırmaya hakkı olan özgür bir tavuktum,
Akşam oldu, budum ayrı kanadım ayrı bir tabakta teslim oldum.

Ben bir kelebektim, tam kozamı ördüm ki kaynar sularda boğuldum,
Üç günlük ömrümde ürettiğim ipekle şimdi ölümsüz bir şal oldum.
Su samuruydum, tam yuvamı yapacaktım ki sopalarla vuruldum,
Canlıyken pistim şimdi kıymetli bir paltoyum.

Ben bir çakalım, sisli havada sürüye dalarım,
Koyun diye köpeğe saldırır, şanslıysam yalnız rezil olur kaçarım.
Kimi zaman o sürünün çobanıyım,
Kavalımla onlara müzik yaparken onlardan daha mı akıllıyım?

Özümde bir koyunum ben, kendi başıma yaşayamam,
Dik başlıyım ya, sürünün arkasından uçurumdan atlamam,
Sağ kalırım ama, yalnızım ya kurda yem olurum,
Canlı canlı yensem mi atlayıp da ölsem mi daha iyi bir koyun olurdum? 25-11-2006

Kaç kadın bakanınız var? Ya sizin kaç kadın yazarınız var?

Merhaba Şahin Bey;
Medeni dünyadaki çarpıklığın göstergesi “8Mart dünya kadınlar günü”.
Anneler günü ve babalar günü var ise bir de erkekler günü olmalı ki medeni dünyada kadın ile erkeği denk olsun. Ama ne Müslüman dünya ne de gayrimüslimler kadın ile erkeği denk değil.

Allah Kuran’da hısızlık, cinayet, zina gibi suçlarda veya cennet ve cehennemde kadın ile erkeği ayırmamış.
Zina gibi hayati bir durumda bile Allah Ayet- i Kerime’sinde erkeğin yeminine karşın kadının yeminini kabul ederek şahitliğini denk gördüğünü belirtmiş. (Anlamak isteyene) Oysa insanlar İslam’ın kadını ikinci plana ittiğini, 2 kadının şahitliğinin bir kadına denk olduğunu ve veda hutbesinde Peygamberimizin (sav) “… o zaman hafifçe dövün” dediğini konuşuyor. “Okumayın o kitapları onları erkekler yazdı” derdi Rahmetli Babaannem.

Ben Allah’ın kadın ile erkeği ayırdığına inanmıyorum. Kadını ezen hadis ve fetvaların, korkuyla veya para için belli yerlere gelenlerin (Emevilerden itibaren)yanlış yorum ve çevirilerine dayandığını düşünüyorum.
Hakiki âlimler ise uhrevi yatla ilgilenirken (laik davranıp) günümüz insanlarını günlük olaylarda yalnız bırakıyor ve bizleri dinsiz kararlar alarak yaşamaya zorluyor.

Günümüz âlimlerinin Müslüman gibi yaşayabilmemiz için çareler üretmeyip, fetvalar vermedikleri takdirde 1000 yıllık uygulanamaz kurallar sebebiyle İslam dan soğuyanların vebalini taşıyacaklarını düşünüyorum.

Size basit birkaç örnek;
Seyahat;
Kadının yalnız seyahat etmesi dinimize göre yasak. Kadınlar hacca gitmek için yalan evrak veya beyanatta bulunuyor. Düşünsenize bir sevap için bir günah. Sevgili Âlimlerimiz günümüz ulaşım ve iletişim dünyasında kadınların da artık eşlerinin kabulü ile seyahat edebileceğinin fetvasını vermeli ve kadınları hacca gitmek için yalan beyanda bulunmaktan kurtarmalı.
Evlilik müessesesi ve aile;
Günümüz dünyasına göre okuyan, meslek sahibi olan ve çalışan kadın ile eşi arasındaki sorumluluk paylaşımlarına Âlimlerimiz netlik getirmeli. İmamlar ve din hocaları kadın ve erkeğe sorumluluklarını hakkaniyetli bir şekilde öğretmeli ve aileleri uzaktan izlemeli. Sıkıntılı evliliklerde yeri geldiğinde madden yeri geldiğinde manen ailelere ekonomik destek verilmesi için yetkili makamlara başvuruda bulunmalı, kavgalarda hakem olmalı. İlla bir mor çatı olacaksa bu yeşil çatı ile Camilerimiz olmalı. İmamlarımız yuvaları kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmaları,
Din adamları camiye kapanıp, gelen insanlara kuran öğreten namaz kıldıran insan olmak yerine evlere ulaşarak Kuran’ın içindekileri öğreterek sağlıklı ailelere vesile olan insan olmalı.
En kıymetli hayır aileyi kurtarmaktır;
Âlimler okul, cami yaptırmayı (insanlarca kıymetli görünen) özendirmek yerine ailelerin sıkıntılarını çözüp dağılmasını önlemeyi en kıymetli hayır olarak gösterilmeli. Belki de zekâtlardan buraya pay ayrılmalı.
Örtünme Müslüman gibi görünme;
Neden günümüzde sadece imamlar Müslüman gibi giyinir? İmamın arkasındaki erkekler istedikleri gibi giyinip namaz kılabiliyorken kimse Peygamberimizin ve ashabının nasıl giyindiğiyle ilgilenmiyor? “Araplarla bir olamayız oranın fiziki şartları farklı” diyenler “kadın evde yalnız başına namaz kılarken bile pijama giyemez” yok efendim “ayağında ince çorap olamaz” diyebiliyor. Erkekler için Türkiye şartları geçerli iken kadınlar Arap koşullarında çıkıyor Allah’ın huzuruna.” Örtü toplum için mi Allah için mi gerekli?”Âlimler örtüyü tartışmalı.
Günümüzde örtünün ne kadarı kadına ne kadarı erkeğe nasıl farz? Ne kadarı ile namaz olur veya çalışılır? Kadın pantolon giydiğinde erkek kıyafeti diye onu lanetleyenler Peygamberimizin hayatında elbisesi olmadan ve başı açık vaziyette dışarı çıkmadığını neden konuşmaz? Pantolonun daha 1000 yılını doldurmamış bir kıyafet olmadığını ve eski Müslümanların kadınlar gibi ferace ile dolaştığını neden konuşmaz?

Elhamdülillah Müslümansız diyenler kadına verilecek mehirden, çocuğa bakıcı veya sütanne sağlanmasından bahsetmeyi ayıp sayarken, erkeğin kadının parası ile evi geçindirmesini kadının aileye desteği hatta -özellikle çalışan kadın alarak- görevi olarak sayarken neden İslam’ın kadına verdiği sosyal hakları konuşmaz.
Erkeklerin en yüksek mertebe olan şehitlik için koşması yerine erkekler askerden kaçmanın yollarını ararken teröristleri durdurmak işi bile annelere havale edenler neden erkeğin toplumdaki sorumluluklarından bahsetmez.
Neden Hakiki İslam âlimleri kadınların ve ailenin sorunlarına yakınlaşıp çağa göre fetvalar vermek için birbirleriyle uzlaşmak yerine kendilerini rahipler gibi ibadete adar da ahretlerinin peşinde koşarlar?
Bu böyle uzar gider, biz bize en basite dönersek sizin gazetenizde kaç kadın yazar çalışıyor? Kaç kadın yazarı desteklediniz veya kaç kadın iş arkadaşınızla kadın hakları için mücadele ettiniz?
Cemaat okullarında kaç tane kadın yönetici var? Okullarda veya dershanelerde kadınlar kaç saat çalıştırılıyor, çocuklarına ne kadar vakit ayırabiliyorlar?
Diyanette kaç kadın imam kaç müftü kaç aile danışmanı var?
Çalışan kadın ile çalışan anne arasındaki farkı Müslümanlar nasıl görüyor?
Kadın olarak yaşadığım baskının beni –kadınları- nasıl boğduğunu yazdığım onlarca yazı ve şiirden iki tanesi …

Sağlıcakla kalın.
Ben Bir Hiçim,
Ben bir Koyunum,