28 Ağustos 2009 Cuma

Ah babam beni okutsa idi reisicumhur olurdum

Babaannem çok kızardı babasına onu okutmadığı için.

"Kalem defter parasına kıyamadı okutmadı, hakkımı ondan alacağım öteki dünyada. Ah okusaydım reisi cumhur olurdum. Okuyun kızım" derdi. Ta benim kendimi bildiğim anlardan itibaren. "Çok iyi okuyun direkten direğe geçun, aman ha düşük not almayun arkam açilur, en eyi yerlere gelun" derdi.

Babaannem okula gitmeden okuma yazmayı ve matematiği sökmüştü. Ben de ondan feyzalmış olmalıyım. TRT’de hatırladığım ilk milletvekillerinin yemin törenini izliyorken ikinci sınıfa gidiyordum.

Babama döndüm ve "ben de milletvekili olabilir miyim?" dedim.

"Olursun kızım" dedi.

"Peki cumhurbaşkanı olabilir miyim?" dedim.

"Olursun ama onun için üniversite okumak gerekiyor" dedi.

"Peki, başörtülü olarak cumhurbaşkanlığı yapabilir miyim?" dedim.

"Neden olmasın, olursun inşallah" dedi.

Benim üniversite okuma gerekçem cumhurbaşkanlığı için gerekli olmasıydı. Bundan sonra gün sayıyorum dermişim.

Ama henüz yedi yaşında iken başımı örtmek istemem kimsenin talebi veya baskısıyla değildi. İnançlı insanların örtünmeleri gerektiğini düşünmemden kaynaklanıyordu. Benim için büyüme timsaliydi örtü. Annem örtülüydü. Babaannem de, teyzelerim de.

Anneannem çekingen bir hanımdı. Baskı altında kalmış ve baskıyı benimsemişti. Kadınların bir hiç olduğunu düşünür erkekler bize baktığı için köleleri gibi davranmamız gerektiğini öğütlerdi.

Babaannem de aynı dönemde ve benzer şekilde yetişmişti. Ama o ezilmemiş bilakis baskıya baş kaldırmıştı. Onu okutmayan babasına -vefatında üzüntüden gözlerini bozacak kadar ağladığı halde - bu konudaki hakkını helal etmediği diyecek kadar dürüsttü.

Dini konularda kadını aşağılayan bir şeyler söylendiğinde ve kitaplar buna örnek gösterildiğinde “okumayın o kitapları onları erkekler yazdı" diyecek kadar Allah'ın hakkaniyetine güvenir aman ederdi.

O Fatma Yüksek’ti.

Gerçekler vaktiyle erkeklerin yorumladığı din sebebiyle bizler –kadınlar- çok ezilmişiz. Birçok hakkımızı Allah öyle emrediyor zannederek bilmeden vermişiz. Bence bu bir yobazlık dönemi idi ve geçti. Şimdi eğriyi de doğruyu da kadın erkek herkes farklı birçok kaynaktan çok kolay öğrenebiliyor ve kendi seçimini yapabiliyor.

Şimdiki aklımla bana cumhurbaşkanlığı verilse bilgi birikimim ve hayat tecrübemin eksikliği sebebiyle kabul etmem.

Fakültelerde alınan eğitimler ülkedeki ve dünyadaki olaylarda yetkin bir şekilde söz sahibi olmaya yetmiyor. Belki de bu koşul değiştirilmeli belki de eleri safhalar şart koşulmalı. Zira üniversite zorunluluğu çıktığı dönemde ülkenin en aydın ailelerinin çocukları çok sıkı eğitimler neticesinde üniversiteye gidebiliyor iken şimdilerde üniversite girilince dört bilemedin beş olmadı altı sene sonra diploma ile terk edilen yerden ibaret.

Bir kızım olursa ve bana böyle bir taleple gelirse ona bunun için ne kadar çok çalışması, okuması gerektiğini hatırlatır ve belki de onu hazırlayabilirim, dilerse başını örtebilir ve başörtülü cumhurbaşkanı olur inşallah.

Kaplavanın torunu olarak.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

tersine komut almak

Uzun zamandır halletmem gereken işler vardı, Çok önemlileri ve içinde bir o kadar da komik olanları. Kimilerinin düşünmeden yaptıkları benimse düşünmeden eyleme geçememem sebebiyle iş kuyruğunda beklettiklerim.

Önemli işler özellikle felsefe, tarih ve dini alanında okumak yanında mutfağın ve oğlumun odasının camını silmek gibi sıradan işler. Kariyer konusunda fikri oluşumlar geliştirmek gibi önemli bir işler yanında evdeki çekmeceleri derleyip içinden çıkacak evrakı tasnif etmek gibi sıradan işler yapmak.

İşim herşeyleri ertelemek. Yok etmiyorum. sadece daha önemlileri gelince bir önceki ertelediklerimden birini seçiyorum. Yani tersine çalışıyorum. Önemli ve sıradan işlerim ise birikiyor yeni bir iş gelsin de onun yerine bizden birini yapsın diye. Böyle sürüp gidiyor. Nasıl oluyor da bunca işi yapanlarla aynı düzlemde kabul edilebiliyorum onu bilemedim. Nasıl oluyor da evime gelenler hayal kırıklığına uğrayıp derhal evi terk etmiyorlar. Bilmiyorum. Belki de konuk sayımı bunca işi yapanların konuk sayısıyla birlikte analiz etmeliyim. Bilmiyorum. Bu gün önemli ve sıradan işlerimden biri iki iş yaptım. Oğlumun odasının camını sildim. Çünkü yapmam gereken daha acil işler vardı.

Akşam kayınvalidemi davet ettim ve öncesinde komşunun ikindi çayına davet edildim. Yani onlara hazırlık yapamamak için sıradan bir iş seçmeliyim. İki gündür ablamdan aldığım bir kitaba daldım. Bu önemli işe koyuluren tabii ki dünlük önemli işlerimi aksattım. Akşam için dünden kalan sigara böreklerini çıkarıp kızarmaya hazır hale getirebilirim. Zorlarsam camı sildiğim kovaları boşatır banyoyu da insan içine çıkar hale getirebilirim. Belki daha da zorlar günlük gazeteyi kapıdan alır ve bir göz gezdiririm.

Ben kesinlikle eski zamanlarda yaşayan bir sultandım ve benim için tüm önemli ve sıradan işleri planlayan bilge ve yetenekli yardımcılarım vardı. Yoksa yaklaşık yüz yıldır demokrasinin hüküm sürdüğü bir memlekette en önemli ve en aciz işleri bile yapamayıp her konuda ahkâm kesiyor olmamı deliliğime yoracağım. Bu durum pek işime gelmiyor. Etrafta bu kadar deli var iken ben de onlardan biri olabilirim pek ala. Ama delilik benim vaktiyle geçtiğim ve geri dönemeyeceğim bir safha. Muhsin Çelebi misali biz yere koyduğumuz bir kaftanı bir daha üstümüze örtmeyiz. Güzel olsaydı orada kalırdım. Hayır hiç güzel değildi.

O vakit deli değilim. Bir bilgenin bana anlattığı gibi; “dünya akıllı iken çekilecek bir mekan değil o vakit aklımızı kaybetmek lazım. Bunun en mantıklı yolu ise aşık olmak” Deliliğimin kaynağı aşk olsa bu beni daha bir onurlandıran bir çıkış olurdu. Ondan emin olabilmem için başıma büyük felaketler gelmesi ve benim bunları yok saymış olmam gerekirdi. başıma gelenleri düşünürsek aşık olduğum konusu muğlakta kaldı.

Anlaşılacağı üzere ne olmadığımdan yola çıkarak ne olduğuma ulaşmaya çalışmam zaman alacak.Vakit ilerliyor. Komşuya gitmeden önce büyük ve küçük işlerden birkaç tane daha halledersem kendimi İstanbul’u fethederkenki mağrurluğu ile Fatih'e benzeteceğim.Önemli olan iş yazmaktı, sıradan iş ise komşuya gitmek üzere giyinmek.

Not: Eskiden ajandalarım olurdu yanımda ve bir kalem. Her yerde yazabilirdim. Bilgisayar iyi hoş ama her an içimden gelenleri taşıyabileceğim kadar elimin altında olamıyor maalesef.

Yaşasın demek ki bilgisayar bağımlısı olmamışım. Zaten olsaydım yazmaya değil beynimi bulandırmaya ayıracak vaktim olurdu. 19 ağustos 2009