10 Ağustos 2014 Pazar

fincandan cezveye

Sevgili Hocam;
Metal bir cezve ateşe dayanabiliyor, sütü ısıtıyor, porselen kuplu bir fincan sıcak sütü dudağımız ve elimiz yanmadan içmemizi sağlıyor.

Diyelim ki ölçü şaştı ve fincandan fazla süt doldurduk.
Fincanın aldığından fazlası cezvede bekliyor, biz fincanımızdakini içiyoruz. Ağzımız yansa da dudaklarımız yanmıyor, yakarken cezve porselen yakmıyor.
Çocukların koruma refleksi yüzünden içmeyeceği sıcak sütü, büyükler kendini koruma ihtiyacı duymadan, dilinde oluşturduğu pütürtülere aldırmadan içiyor, sütü de sıcaklığını da seviyor.

Sonra cezvede kalan süt geliyor aklımıza, fincana ilave ediyoruz.
İki dakika evvel dokunsak dudaklarımızı yakacak, elimize yapışacak cezve gitmiş, yerine soğumuş ve hatta sütü soğutmuş bir metal kalmış.
Fincadaki sütümüz hala döksek elimizi yakacak kadar sıcak iken nasıl bu kadar çabuk soğuduğuna hayret ediyoruz. Cezvedeki ılk, üstü kaymak tutmuş sütü ilave ediyoruz. Bu sefer ısıtmıyor bilakis fincandaki sütü ılıtıyor.

Bilgelerin anlattıkları gibi;
Önce yakıyor, uygun bir aracı olursa dokunulabiliyor,tadını alabiliyoruz da biz yanmaya devam ederken o çoktan soğumuş oluyor.

Biz kaldırabileceğimiz, sevebileceğimiz sıcak süt için tekrar ihtiyaç duyarken başka şeyler kaynıyor içinde, başka kokular yayılıyor, etrafa, tadı başka oluyor içindekinin.

Bazen yenisini reddedip ille de süt olsun diyoruz. Fincan olmasa asla dokunamayacağımız kadar yakan sütü cezvenin ısıtıp bize sunmasını bekliyoruz...

Hayatın güzel tadlarına bize sunacak kaynakları ve onlara temas etmemizi sağlayacak vasıtaları eksik etmesin Mevla, Eksik olmayın hocam ZR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder